2 Kasım 2014 Pazar

Nevresim takımları



Herkesin, bilmediği bir sebeple sevdiği, diğerlerinden ayrı tuttuğu üç beş nesne vardır, benimki nevresim takımları. 

Annem çocukken uykuya doyamadığımı düşünür. İlkokula kendi isteğimle erken başladığım, birinci sınıfta öğrenecek hiçbirşeyim olmadığının anlaşılması üzerine okula başladıktan bir hafta sonra ikinci sınıfa aktarılmam ve ikinci sınıfların sabahçı olması, zar zor uyanıp okula gitmem annemin hala geçmişe dair elinde olsa değiştirmek isteyecekleri listesindedir. 

Oysa benim uykuyla ilgili platonik aşk ilişkim çok sonraları başladı. Günde iki sınavın denk geldiği vize ve final dönemlerim, 'öğrenciler nasılsa çözer' diye tahmin edilerek verilen ödevler, laboratuar raporları ve her öğrencinin olmazsa olmazı sabahlamalar. Sabaha kadar 'olur da sınavda çıkarsa' diye çalışılmadık satır arası bırakmamak için kendini hırpalamalar. Tezler, çalışmalar, yayınlar...

Uykusuz geçeceğini bildiğim bir geceye yürürken bir çeyiz ve ev tekstili dükkanının önünde durmuşum, dükkanda kimse kalmamış. Kapalı dükkanın vitrininden içerideki nevresim takımlarını, yatak örtülerini seyre dalmışım. Farkında olmadan o dükkandan, bana ait olmayan bir hayatın dallı güllü ayrıntılarını, gece olunca yatağına gidip uyuyabilen o şanslı masal ülkesi insanlarının yastıklarını, yorganlarını rüyadaymışım gibi izlemişim. Rüyamda gece 12 olduğunu ve uyuduğumu görmüşüm. 

Hergün aynı saatte uyumaya gidebilmek, hergün aynı saatte başını yastığa koyabilmek nasıl birşey hayalini kurmuşum. Kendimi o yataklarda yayılıp uyurken düşünüp mutlu olmuşum. Sanki dersler, ödevler, sınavlar, tezler, notlar başka bir insanın sorumluluğuymuş ve ben o gece geceyarısından önce üzeri turuncu kocaman çiçek desenleriyle bezenmiş açık yeşil nevresim takımlı yorganıma sarılıp uyumuş olacakmışım.

O günlerden kalma bir takıntıdır bende nevresim takımları. Uykuyu, sade bir hayatı, güzel bir rüyayı, sadece sabah içilen kahveleri hatırlatırlar, güneşin gözünü ağrıtarak sona eren kısacık uykuların ve asık suratlı sabahların olduğu evrenin tersidir o rengarenk üç beş metre kumaş.

Özellikle çiçekli, ağaçlı, yapraklı, dallı olmalı benim nevresim takımlarım. Trigonometri sorularında kalması gereken üçgenleri, mühendislik tasarım kağıtlarından fırlamış kareleri, hatta yuvarlak içiçe geçmiş daireleri bile istemem ben uyurken. Uyku beni rüyanın ağacına çağırmalı, tasarlanmış değil, yapılmış değil, varolan, çevremde olduğu gibi görülmeyi, sevilmeyi ve kabul edilmeyi bekleyen, isteyen doğa ve dünya olmalı yorganımın beni saran sıcaklığının motiflerinde.

Ciğerci kedisi gibi çeyiz dükkanlarının önünde durmam, içeriye girip nevresim takımlarına bakmam, dizi izlerken bile nerede bir yatak odası gösterseler, yatağın üzerinde oturmuş hain planlar yapan filmin sinsi kadınını ya da oturmuş ağlayan masum prenses başrolünü elimin tersiyle gözümün ucuna itip nevresime odaklanmam bu yüzden. Her ne kadar geceleri sevsem de, geceleri yazmayı, müzik dinlemeyi, yıldızlara bakmayı sevsem de, geceleri öğrenmeye harcadığım ve değip değmediğinden emin olamadığım o emeklerin yerine koyabileceğim uykudur benim için nevresim takımları. 

Rüyamda saat geceyarısı 12yi vurmuş ve ben yatağıma yatıp uyumuşum.

0 yorum:

Yorum Gönder